Yeniden Başlamak ve Hayatta İz Bırakmak

2 seneden fazla zaman olmuş elle tutulur bir şeyler yazalı. Senelerin duayen bir köşe yazarıymış ve okurlarından uzak kalmış biri gibi hissedilse de bu cümle, gerçeği öyle değil. Ancak içimde tam bu hislerle yazıyorum. Her ne kadar uzak kalacak bir okur kitlesine sahip olmasam da asıl uzak kaldığım, içimde fikirlerini ortaya koyma isteğiyle çırpınan enerjim oldu. Bu 2 senede çok şey yaşamış olmakla beraber birçok büyük farkındalık anı yaşadım. Bu sayede de tekrar yazma zamanımın geldiğini hissediyorum.

Klişe olmakla beraber yeni başlangıçlar ve büyük değişimler zordur. Yeni bir adaptasyon ve çaba gerektirir. Bu sebeptendir ki toplumun ve insanların geçmişte ve bugün de önemli gelişmelere kulak tıkadıklarını, değişimin önüne engeller koyduklarına şahit oluruz. Ancak bir şekilde değişim ihtiyaçtır ve her şeye rağmen gerçekleşir. Benzer bir durumu kendi yaşamlarımızda da görürüz. Değişimlerin süreç içerisinde çok zor ve acılı olduğu bir gerçektir. Ancak adaptasyon bittikten sonra elimize kalan sonuçların yüzümüzü de güldürdüğünü söylemeliyim. Ne kadar korkutucu gelse de -ki benim de korktuğum çok kez olmuştur- değişimlere açık olmalıyız.

Gönül isterdi ki burada okuyacağınız yazılar belli bir düzen ve kurallar içerisinde niş bir odakla yazılmış olsun. Maalesef ki ben, tek bir noktaya odaklanarak yaşanan ömürlerin insanların bakış açılarını daralttığına inanıyorum. Yine de düzenli bir yapıya sahip olmak amacıyla yazdıklarım, çoğu zaman okuduklarıma bağlı olarak şekillenecek. Bazen direkt kitaplar üzerine yazacağım, bazen de oradaki fikirler ve okuma sürecindeki izlenimlerim, bu şekilde deneme tarzı yazılarla ortaya çıkacak.

Aslında bu sayfayı kendi kişisel oyun alanım ve günlüğüm gibi görüyorum. Birilerine ulaşmaktan ziyade isteğim, fikirlerimi ifade edebilmek ve geride bir iz bırakmak. Umarım sizler de bu yazıları okurken benim yazdığım kadar keyif alır ve fikirlerimi değerli bulursunuz.

Özellikle de beni buraya iten şeyin son zamanlarda okuduğum bazı kitaplar olduğunu söylemeliyim. Tarihe ayrı bir ilgim olmasına rağmen yakın bir zamanda dönemin insanlarının biyografilerine ya da hatıralarına hiç el sürmediğimi fark ettim. Bu kıymetli tecrübeleri ve hatıraları okudukça da kendimi ifade etme arzum daha da alevlendi.

Aynı zamanda fark ettiğim bir diğer ilginç mesele ise, hafızanın ne kadar güvenilmez ve yetersiz olduğu meselesi idi. Hepimiz zaman zaman fark etsek de bunu, aslında bir başkasından duymadıkça ya da okumadıkça tam manasıyla o farkındalığa erişemiyoruz. Ben de fark ettim ki, daha kendi hatıralarımda bile birtakım eksiklikler ve hatta uyuşmazlıklar var. Detaylı bir hatıra anlatımında çok zorlanacağımı görmemle birlikte, şimdilerden kendi hayatımla ilgili notlar almaya ve yazmaya başladım. Özellikle de hayatımda dönüm noktası olarak görülecek önemli duygular ve olayları. Bunun her insan için kıymetli olduğu kanaatindeyim. Çünkü her yaşta fikirlerin, hislerin ve yaşantıların çok farklı olduğu bir gerçek. Evet, büyük çoğunluğumuz tarihte ve insanlığın macerasında önemli bir role sahip olmayabiliriz ama hepimizin yaşamı ve düşünceleri birer ayrı tarih. Bu sebeple yazılmayı hak ediyor. Ayrıca bir süre sonra dönüp tekrar okuduğumuzda yazdıklarımız sanki bir yabancının kaleminden dökülmüş gibi geliyor.

Tam bu cümleyi yazarken Can Yücel aklıma geldi. Yazımı onun “Davet” isimli şiiri ile bitirmek istiyorum:

"şunları bir araya toplayayım.
Bir güzel muhabbet edelim" diye düşündüm.

Mutfak işinden de anlarım.
Donattım sofrayı.
Bayağı uğraştım.
Hepsinin, ayrı ayrı ne
yemekten, ne içmekten
hoşlandığını iyi bilirim.
Bayağı da para gitti.

Birinin yediğini öbürü yemez.
Ötekinin içtiğini beriki içmez.
Dört kişilik sofra kurdum.
Mumları da yaktım.
Bak hepsi, Erick Satie severdi.
Hatırladım.
Müziği de ayarladım.
Geldiler.
20 yaşında ben,
35 yaşımda ben,
40 yaşımda ben ve
bugünkü ben dördümüz.

Birden yirmi yaşımı, otuz beş yaşımın karşısına oturttum.
Kırk yaşımın karşısına da, ben geçtim.
Yirmi yaşım, otuz beş yaşımı tutucu buldu.
Kırk yaşım ikisinin de salak olduğunu söyledi.
Yatıştırayım dedim.
"Sen karışma moruk" dediler. Büyük hır çıktı.
Komşular alttan üstten duvarlara vurdular.
Yirmi yaşım kırk yaşıma bardak attı.

Evin de içine ettiler.

Bende kabahat.
Ne çağırıyorsun tanımadığın adamları evine...

Twitter Instagram Spotify